Bizimle İletişime Geçin

Röportaj

Burcu Kurt: İçimde biriktirdiklerimi yazıya döküyorum #röportaj

Kariyerine güçlü vokal performansları ve özgün müzik tarzıyla yön veren yetenekli sanatçı Burcu Kurt ile müzik yolculuğunun başlangıcından, ilham kaynaklarına ve yaratıcı sürecine dair samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Burcu Kurt, çocukluk yıllarından itibaren müzikle kurduğu derin bağı, yaşam deneyimlerinin ve duygularının şarkılarına nasıl yansıdığını ve kendine has vokal tarzını nasıl geliştirdiğini paylaştı.

Kendine has vokaliyle dikkat çeken Burcu Kurt, yeni single’ı “Aşka Meyilli” ile duygularını açık yüreklilikle ortaya koyuyor. Caz ve pop tınılarını ustalıkla harmanlayan bu parça, yalnızlıkla yüzleşmenin ve kendine gülümsemenin hikâyesini taşıyor. Müzikal yolculuğunu, ilhamlarını ve gelecek planlarını samimiyetle anlattığı bu röportajda Burcu Kurt’la sadece müzik üzerine değil, hayata dair de içten bir sohbet gerçekleştirdik.

•  “Aşka Meyilli”, caz ve pop tınılarını başarılı bir şekilde harmanlıyor. Bu şarkının arkasındaki ilham kaynağı nedir? Sizi bu sentezi yaratmaya iten ne oldu?

İlham tam olarak ne bilmiyorum ama içimde biriktirdiklerimi yazıya döküyorum eskiden beri. Müzik kısmı daha sonraki süreçte geliyor. Bu sözlere ne yapabilirim kısmında ilham denilen şey yardım ediyor olabilir.  Aşka Meyilli‘ nin sözlerini bir gecede yazmıştım. Beste de onu takip eden günlerde oluştu. Pop ve caz buluşmasına gelince: Müziğimin beni yansıtması en başından beri benim için en önemli olan nokta. „ Bu sevilir „ ya da „Bu tutar“ diye bir tarz değil bundan dolayı. Neyi seviyorsam ve kendimi nasıl en iyi ortaya koyabileceğimi düşünüyorsam bu müzikle dinleyiciyle buluşmak istedim. Acelem yok, zamanla kitlesine ulaşacağına ve sevileceğine de bu yüzden kalpten inanıyorum.

•  Söz ve müzik tamamen size ait. Şarkı yazarken genellikle hangi duyguları ve düşünceleri ön planda tutuyorsunuz? “Aşka Meyilli” özelinde anlatmak istediğiniz hikaye nedir?

Konuşmak yetmediğinde yazıyorum hep. Yaşanmışlıkları karalıyorum, ne geliyorsa içimden. Bir sey çıkar mı diye düşünmüyorum yani. Şarkı olabileceğini düşündüklerimi daha sonra o formata dönüştürüyorum. “Aşka Meyilli” de diğer şarkılar gibi dizelerinde her duygumu anlatıyor aslında. Çok yalnız hissettiğim ve hatalarım için kendime kızdığım ama ders almadığım için de kendimle dalga geçtiğim bir şarkı oldu bence. Bu yüzden sözler duygusal olsa da müzik daha alaycı.

•  Saksafon, kontrbas, piyano ve davul gibi enstrümanların yer aldığı zengin bir müzisyen kadrosuyla çalıştınız. Canlı enstrümanların şarkılarınıza kattığı enerji sizin için ne ifade ediyor?

Bu isimlerle çalışmak en başından beri en çok istediğim şeydi sanırım, çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Akustik kayıt günümüzde eskisi kadar tercih edilmiyor. Hem maddi yönü dolayısıyla hem de teknolojinin geldiği noktadan ötürü. Bence bir şarkıya hayat verirken bu sıcaklığı yakalamak için, akustik kayıt benim için çok önemli. Bundan dolayı enerjisi de bu samimiyetle dinleyiciye yansıyor diye düşünüyorum.

•  Kapak tasarımında Japon sanatçı Midori Dablander’ın özgün çizimlerini kullandınız. Bu görsel seçimde sizi en çok etkileyen neydi? Müzik ve görsel sanatların buluştuğu bu noktada nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Midori çok yetenekli ve benim hayallerimi çizebilen bir dostum. Ona şarkımı dinlettim ve kafamdakini anlattım.  O da kendi yorumunu katarak çizdi. Görselliğin müzikte çok etkili oluğunu düşünüyorum. Bu yüzden şarkının ruhunu yansıtması, özgün olması benim içinönemli bir detay. Bana ve şarkıya  özel bir tasarım olmasından dolayı çok mutluyum.

•  Müziğinizdeki alaycı üslup ve kendine özgü vokal tarzınız dinleyicileriniz tarafından çok seviliyor. Bu tarzınız nasıl gelişti? Kendi sesinizi bulma sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Bu soru beni gülümseten bir soru. Eğer gerçekten bunu başarabiliyorsam ne mutlu bana.Çocukluğumdan beri şarkı söylüyorum.  Bugüne kadar bir çok müzik tarzı dinledim, ve söyledim. Klasik müzik eğitimim ve dinlediğim farklı türler neyi istediğimi ve neyi yapabileceğimi gösterdi bana.Sonuç olarak şarkılarımın hepsi için tereddüt etmeden Burcu Burcu kokuyor diyebilirim

•  Önümüzdeki dönemde Burcu Kurt olarak dinleyicilerinize ne tür sürprizler hazırlıyorsunuz? Yeni projeleriniz neler?

Burada bahsedersem sürpriz diyemeyiz belki ama ilk odağım kesinlikle konserler. Hem çok soran oluyor hem de en başından beri şarkılarımı sahnede dinleyiciyle paylaşmak isteğim. Stüdyoda kayıtlar bana çok keyif veren ama kusursuz olması gerektiğinden bir o kadar da stresli geçen bir süreç.  Ancak sahnede durum farklı. Hata yapabilirsiniz, dinleyiciyle direk iletişim kurabilir, samimiyetle hikeyenizi anlatabilirsiniz. Şarkılar kayıttan bambaşka olacaktır.  Bir konser diğerine benzemez. Bunlar beni çok heyecanlandıran planlar. Bundan dolayı ilk isteğim en yakın zamanda hem Avrupa hem de Türkiye’de dinleyiciyle konserlerde buluşmak. Sonraki aylarda yeni şarkılarımı da yayınlamaya devam edeceğim. Konserlerin içeriği belki sürprizli kısım olarak kalabilir.

Müzik

Müziğin yeni yörüngesi: Lili Jüpiter #röportaj

Müzik dünyasında alternatif tınılarla dikkat çeken Lili Jüpiter ile bir araya geldik; müzikal yolculuklarının başlangıcından ilham kaynaklarına, üretim süreçlerinden sahne planlarına kadar uzanan samimi ve ilham verici bir sohbet gerçekleştirdik.

Pandeminin ardından Köyceğiz’in sakinliğinde filizlenen, geçmişin rock sahnesiyle reklamcılığın yaratıcılığını bir araya getiren yeni bir müzik evreni: Lili Jüpiter. Murat Tümer, Zeynep ve İlkay’ın yolları, bir dost ziyaretiyle müzikle yeniden kesişiyor ve ortaya synth-pop’la alternatif dansı buluşturan özgün bir ses çıkıyor. “Kaç Bana Kaç” ile güçlü bir çıkış yapan ekip, hem yaratım süreçlerini hem de bu benzersiz birlikteliğin doğuşunu içtenlikle anlatıyor.

Lili Jüpiter nasıl doğdu? Müzikal yolculuğunuzun çıkış noktası neydi?

MURAT:Zeynep’le pandemiden beri Köyceğiz’de yaşıyoruz. Mavisakal’ın 2017’deki son konserlerinden beri de ben müzik yapmıyorum. Zeynep de iş yoğunluğundan yıllarca emek verdiği piyanoya uzun bir ara vermişti. Köyceğiz’de hayvanlarımız, bahçemiz, dostlarımız ve reklam/senaryo üretimi ile doldurduğumuz sakin bir hayat sürerken bir arkadaşımızın bize uğramasıyla hikaye değişti. Ekim ayında, Mavisakal ve Foma’da birlikte müzik yaptığım dostum Batur Yurtsever bize geldi ve müzik konusunda beni biraz dürttü diyeyim. Önce eve bir elektronik davul ve bir midi klavye aldık.Arada çalar eğleniriz diye. Fakat olaylar öyle gelişmedi. Zeynep yeniden piyanonun başına geçti; bir anda söz ve melodiler akmaya başladı. İnanılmaz kısa sürede birçok söz ve melodi çıktı. Zeynep’ten çıkanlar bende kuluçkada olan bir şeyi uyandırdı. Zeynep gündüz üretmeye, ben de akşamları çıkanları bir şarkı formuna getirmeye giriştim. Aslında ilk çıkış noktamız bir şeyler üretelim bakalım ne çıkacak, iyi bir şeyler çıkarsa veririz belki birileri seslendirirdi. Bizim ortalığa çıkmak gibi bir düşüncemiz yoktu. Ancak çıkanlar birikmeye başlayınca ben ‘Bu şarkılar beklemesin, biz yapalım’ dedim. Zeynep ‘Kime söyletsek?’ diye sordu. Ben de ‘Sen söyleyeceksin, şarkıyı en iyi bestecisi o yazdığı duyguyla söyler’ dedim. Elbette kabul etmedi ilk başta ‘Saçmalama, ben şarkı söylemeyi bilmiyorum ki!’ diye. Ben de ‘Kimse bilmiyor, söyleyene kadar’ dedim. 2 ay sonunda ikna edebildim. İlk maketleri hazırladıktan sonra elimizdeki 10 şarkıyı İlkay’a dinlettik. Bunlardan 6 tanesini seçtik.Derken İlkay’ın hayran olduğumuz dehası devreye girdi ve Lili Jüpiter sound’u son haline geldi.

İLKAY: Murat Tümer’le aynı ekipte bulunmak her zaman için keyiftir. Zeynep’i de uzun zamandır tanıyor ve seviyordum. Birlikte müzik yapılacağı söylenince tereddüt edecek çok şey yoktu benim adıma.

“Kaç Bana Kaç” güçlü bir çağrı gibi hissettiriyor. Bu şarkıyı yazarken ya da üretirken sizi en çok etkileyen duygu neydi?

ZEYNEP:Özgürlük ve aşk.

MURAT:Ne güzel bir tanımlama ‘güçlü bir çağrı’. Teşekkür ederiz. Benim cevabım kendi evrenini özgürce yaşamaya duyulan özlem. Dayatılan labirentten çıkmaya, ruhun özlemini çektiği bilinmeyeni yaşamaya bir çağrı.

Üçünüz de farklı geçmişlerden geliyorsunuz: reklam, rock, sahne tecrübesi… Bu çeşitlilik müziğinize nasıl yansıyor?

ZEYNEP:Reklamcılık esnek ve alternatifli düşünme, fikirleri objektif değerlendirme ve basit düşünme gibi şeyler öğretiyor. Şarkı sözlerini ya da melodilerini çalışırken bu tarafım hep devrede oluyor. Derdini anlatıyor mu? Derdini yeterince iyi anlatıyor mu? Derdini böyle anlatmasaydı nasıl anlatırdı? gibi süreçler oluyor benim tarafımda. Yaratıcı dünyada “Kill your darlings” diye çok sevdiğim bir laf var. Eğer o çok sevdiğin fikrin, bütün resme hizmet etmiyorsa ondan vazgeç derler. Bu bence tüm kreatif çalışmalarda önemli bir kriter. Fikirlere aşık olmadan belli bir mesafeden bakmak ve gereği ne ise yapmak önemli. Bunu müzikte de yapmaya çalışıyorum.

İLKAY:Parçaların nereye gitmesi gerektiğini biliyormuşuz gibi herkes farklı yerlerden dokunarak gideceğimiz yönü belirliyor. Haliyle bu dokunuşlar hep kibar, hep yerinde. Fikir ayrılığı yaşamıyoruz, aksine birbirimizin ortaya koyduğu fikirlerden hoşnut oluyoruz.

MURAT:Ben bu çeşitliliği rengarenk bir gezegen olarak tanımlıyorum ilk günden beri. Son derece heyecan verici, yeniliğe açık,zevkli bir yolculuk bizler için.

Synth-pop ve alternatif dans gibi türlerle Türk müzik sahnesinde farklı bir yere oturuyorsunuz. Bu müzikal yönelimi seçmenizin arkasında neler var?

İLKAY :Murat var, Zeynep var J

MURAT:Hahaha…. evet ama senin de ana enstrümanın obua olsaydı farklı bir müzik olurdu İlkay J. Şaka bir yana, daha Zeynep’ten çıkan ilk söz ve melodileri duyduğumda kafamın içinde duyduğum bir müzik vardı ve onu hep birlikte geliştirerek hayata geçirdik. Yani aslında biz bunu seçmedik, söz ve melodiler bizi buraya yöneltti.

ZEYNEP:Gençlik yıllarım Cure, Joy Division, Depeche Mode dinleyerek geçti. Bu benim çok sevdiğim bir sound. İlk başta başka denemelerimiz de oldu ve şarkılara en çok bu tonları yakıştırdık. 

“Kaç Bana Kaç”ın klibi oldukça stil sahibi ve enerjik. Bu görsel dünyayı yaratırken sizi en çok ne heyecanlandırdı?

ZEYNEP:“Kaç Bana Kaç” klibi farklı alanlarda bir sürü yaratıcı insanın partisi gibi bir şey olduJ Klipte bize eşlik eden 20 dansçımız vardı. Koreografi tarafında onları özgür bıraktık. Şarkıyla istedikleri gibi dans ettiler. Sevgili yönetmenimiz Senem Bay şahane bir iş çıkardı. Lili Jüpiter gezegenine girdi ve adeta oranın ahalisinden bir kesit sundu. Organic Film yapımı üstlendi ve bu kalitede bir klip çıkması için gerçekten elinden geleni yaptı. Bu kadar güzel yaratıcı insanlarla böyle kolektif bir çalışma olması beni çok mutlu etti.

MURAT:Yönetmenimiz Senem Bay Lili Jüpiter’in dünyasını çok iyi hissederek klibin konseptini belirledi. Organic Film yapım gücü ve tecrübesi sayesindemüthiş bir kadro kurdu. Dansçılarımızın kendilerini ifade edecek şekilde özgür kalması çok önemliydi. Görüntü Yönetmenimiz Veli Kuzlu şahane görseller yakaladı. Koreograflarımız Ekinsu Özcan ve Efe Tankız, dansçılarımız, stilistimiz,saç ve makyaj sanatçılarımız, özetle herkes çok içten bir şekilde müthiş katkılarda bulundu. Bu bizi çok duygulandırdı. Değerli katkıları için her birine tek tekteşekkür ederiz.

İlk şarkıdan sonrası için neler var? Yeni üretimler, sahne planları ya da Lili Jüpiter evreninde bizi bekleyen sürprizler var mı?

MURAT:Şu an harıl harıl ikinci single’ın lansmanhazırlığındayız. İlk duyurduğumuz takvimi değiştirdik ve Haziran’ın ikinci yarısında yeni şarkı geliyor. Diğer yandan eski dostumuz ve çok saygı duyduğumuz müzik insanı sevgili Mert Tünay ile bir ortak çalışma fırında pişiyor.Bunun içeriği sürpriz olsun, yaz aylarında ani bir baskın olabilir diyelim. Tüm hazırlıklarımızı yetiştirebilirsek EP’yi de öne çekmek ve sonbaharda yayınlamak istiyoruz. Bu arada yeni söz ve melodiler birikiyor, onların üzerinde de çalışmaya başlamamız gerekiyor. Hedefimiz yeni yılda sahne almaya başlamak ve ardından davet alırsak yaz aylarında festivallerde çalmak. Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki biz de aslında büyük bir sürprizin içerisinde yol alıyoruz. Çok şükür… Ve son olarak bu güzel sorular için teşekkür ederiz.

Devamını Oku

Müzik

İlhamın bitmeyen döngüsü: Nihan Belgin #röportaj

Kariyerine sinema ve müzik dünyasında yön veren yetenekli sanatçı Nihan Belgin ile müzik serüveninin başlangıcından, ilham kaynaklarına ve sanatsal üretim sürecine dair samimi bir sohbet gerçekleştirdik.

Kariyerine sinema ve müzik dünyasında yön veren yetenekli sanatçı Nihan Belgin ile müzik serüveninin başlangıcından, ilham kaynaklarına ve sanatsal üretim sürecine dair samimi bir sohbet gerçekleştirdik. Nihan Belgin, çocukluk yıllarından itibaren müzikle olan bağını, müziğin ve mitolojinin kendisine nasıl ilham verdiğini ve çok yönlü sanat anlayışını nasıl beslediğini anlattı.

Müzik kariyerinize nasıl başladınız? İlk adımlarınız nelerdi?

Kariyer olarak müziğe ilk teklim Zeus Çok Kızgın’ın yayınlayarak başladım. Fakat müzikle ilişkim çocukluk yıllarında başladı. Önce meraklı bir dinleyici olarak sonrasında da enstrumanlara ilgi duyarak ve vokal yapmaya çalışarak devam etti. Pera Güzel Sanatlar’da klasik gitar ve solfej, opera sanatçısı Yıldız Tunbul’dan şan eğitimi aldım. Sonra uzun yıllar sinema kariyerim devam ederken zaman zaman grup kurmak vs gibi müzik projeleri üzerine uğraştım fakat nihayete erdiremedim. Böylece kendime solo bir yol çizmeye karar vermemle ilk teklimi yayınladım.

Yeni bir şarkı yazarken ilham kaynaklarınız nelerdir?

Okuduklarım, izlediklerim ve insan halleri üzerinden psikoloji bana ilham veriyor. Müziğin kendisi zaten büyük ilham kaynağım. Film yaparken, senaryo yazarken, sette sahneye hazırlanırken müzik hep benimle… Bir de bazı şarkılarımdan anlaşıldığı gibi mitoloji de bana ilham veriyor.

Şu ana kadar yayınladığınız şarkılardan en çok hangisini seviyorsunuz? Sizin için o şarkının anlamı nedir?

Gerçekten hepsinin yeri ayrı bende. Çünkü hepsi hayatımın bir dönemini ve o dönemdeki beni temsil ediyor. Ama ilk göz ağrılarım Zeus ve Jüpiter’in bana kattıkları çok değerli…

Sizi etkileyen müzik türleri nelerdir ?

Henüz daha bebekken ve çocukluk yıllarımda babam sayesinde klasik müzik ve rock müzikle tanışmış oldum. İki türü de hala severek dinliyorum. Ama beni kalbimden vuran tür uzun yıllar boyunca rock müzik ve onun birçok alt türü oldu. O nedenle hala ilk sırayı alır. Daha sonraki yıllarda elektronik ve synth-wave türlerine ilgim arttı.

“Ayık Olmak İstemem” parçasının ilham kaynağı nedir? Bu şarkıyı yazarken aklınızda nasıl bir hikaye veya duygu vardı? Ya da sizi bu parçayı yazmaya iten durum, hikaye neydi ?

Aylar önce yine hayat koşturmasından yorgun düştüğüm bir gece kafamda dönen sorularla başladı hikaye. Biz neyin peşindeyiz? Neyi arıyoruz? gibi sorular kafamdan geçerken aniden bir iki satır not almıştım. Sonraki günlerde o satırlar yavaş yavaş beni çağırdı. Günbegün satırlar satırları izledi. Duyduğumuz haberler ve yaşadığımız koşullar üzerinden bir iç döküş şeklinde ayık olmak istemiyorum diye haykırmak geliyordu içimden… Bu esnada trenle Uçan Süpürge Film Festivali’ne gittim. Fakat kafamda bu şarkı vardı ve ikinci verse kısmını henüz yazmamıştım. Tren yolculuğunun sonlarına doğru elimde telefon bir şeyler mırıldanıyordum, bilinç dışı bir andı. Sanki sözler ve melodi kendiliğinden dökülüyordu. Otele vardığımda hemen not alıp prozodiyi oturtmaya çalıştım. Sonrasında hızlıca finalize ettim şarkıyı.

Şarkıda insan ruhunun bitmek bilmeyen arayışından bahsediyorsunuz. Bu arayış sizce hayatta neyi temsil ediyor? İnsan ruhu sizce neyin arayışında daha doğrusu sizin ruhunuzun arayışı ne üstüne?

Açıkçası buna net bir cevabım yok, adı üstünde arayış… Hayata ve varlığımıza bir anlam katma çabası. Fakat sonu olduğunu düşünmüyorum. Yani nefes aldığımız sürece devam edecek bir şey gibi geliyor. Benim ruhum için de bu arayış tam olarak nedir? Nereye varır? Gerçekten bir bilinmezlik. Kendimle ilgili emin olduğum şey üretmek ruhuma iyi geliyor.

Şarkının dinleyiciyi rüya ve gerçeklik arasında bir yolculuğa çıkardığını söylüyorsunuz. Bu tema sizin hayatınızda nasıl bir yere sahip?

Günümüzde her ne kadar uyaranlar çok fazla olsa da gündüz düşü hala beni içine çeken bir olgu. Gerçekliklere tek boyutlu ve ezberden bakmak bana aşırı sıkıcı geliyor. Kişiler, olaylar ve doğayla ilgili derinleşmek için bir hayal dünyası yaratmak benim için bir nefes alanı. Hatta bazen keşke herkes arada kendi gerçekliğinin dışına çıkabilse diye düşünüyorum. Yani aslında bu tema bir haliyle benim yaşam ve üretim şeklim diyebilirim.

“Ayık Olmak İstemem” parçası, hayatta aradığımız şeylere çabalamayı bıraktığımızda ulaşabileceğimiz fikrini savunuyor. Bu mesajı biraz daha açabilir misiniz? Bu paradoksun arayış kısmına sıkışıp kalmış insanlar için önereceğiniz bir şey var mı?

Öneri değil de, benim deneyimlerim üzerinden fikrimi paylaşayım. Bir amaç veya istek uğruna yol yürürken hepimiz engellerle karşılaşıyoruz. Bunlara fazla direnç göstermenin faydası olmadığını düşünüyorum. Tabii ki çözüm varsa onu bulmak lazım ama çözülemiyorsa o durumu hayata, zamana bırakmak… Gerçekten de bıraktıklarımızın gelip bizi bulacağına inanıyorum ve bunu yaşıyorum.

Erkin Koray’ın “Çöpçüler” parçasını coverlama fikri nasıl ortaya çıktı? Bu covera yaklaşımınız nasıl oldu?

Cover yapma fikri aklıma gelip gidiyordu. Eşim, dostum da bu konuda çok ısrarcıydı 🙂 Fakat  hep öteledim çünkü tam içime sinen parçayı bulamıyordum. Erkin Koray/Çöpçüler fikri doğduğunda süreç çok hızlı gelişti. Ben şarkıyı mırıldanmaya başladığımda kafamda aranjeyle ilgili düşünceler oluştu ve prodüktörüm Yiğit’le (Keven) aynı fikirlerde buluştuk. Nasıl bir aranje olacağı da sürpriz olsun.

Multidisipliner bir sanatçı olarak, farklı alanlardaki üretimleriniz müzikal çalışmalarınıza nasıl yansıyor? Bu farklı disiplinler arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? Hangi alanda çalışırken daha ‘’kendiniz gibi’’ hissediyorsunuz ?

20 yılı aşkın süredir sinema sektöründeyim. Birçok film yazdım, çektim. Ayrıca oyunculuk, kurgu vs gibi her alanda var olmak benim için sinemayı 360 derece görmek gibi bir şey. O nedenle film yapmak her ne kadar zor olsa da sette ve postta evimde gibiyim. Müzik dediğim gibi; film kurgusunda, senaryo yazarken, sette sahneyi düşünürken benim için ilham kaynağı. Son yıllarda müziğimi yayınlamak, artık profesyonel bir yere taşımak benim için heyecan verici ve üretirken kendimi daha özgür hissettiğim bir alan halini aldı. O yüzden şu sıralar müziğe ağırlık verdim. Ama şarkı yazarken film fikirleri de kafamda dolaşıyor. Bir süre sonra yeni bir senaryoya başlamak istiyorum. Bu süreçte farkettiğim şey sanatın her dalı benim için ayrı bir ilham kaynağı. Çok yönlülüğüm beni gerçekten besliyor.

Parçanın temasında hayatta aradığımız şeylere çabalamayı bıraktığımızda ulaşabileceğimiz fikri var. Peki, sizce gerçekten aradığımız şeye ulaştığımızda bu arayış sona eriyor mu, yoksa yeni arayışlar mı başlıyor?

Bence aradıklarımıza, hedeflerimize ulaştıkça yenilerini belirleyeceğiz yani bu sonsuz bir döngü aslında… O yüzden arada durup başarılarımızı kutlamalıyız!

Gelecekteki projelerinizde dinleyicileriniz ne tür yenilikler bekleyebilir?

Dinleyici olarak yeni müzikler keşfetmeye, konserlerde bambaşka dünyalara gitmeye bayılıyorum. Bunlar da mutlaka müziğime yansıyor. Ben sınırlar belirlemeden sevdiğim müziği yapmaya ve dertlerimi anlatmaya devam edeceğim. Açıkçası müziğin kendisi söylüyor bana ne yapmam gerektiğini…

Sena Yağar / info@refleksif.com

Devamını Oku

Copyright © 2022 Refleksif.com