Sinema
Belki başka bir hayatta dedirten film: Past Lives #inceleme
Geçmişte mi birbirinize aitsiniz, gelecekte mi bilinmez ama bir hayatta birbirinize ait olduğunuzu hissettirecek film, Past Lives.

Geçmişte mi birbirinize aitsiniz, gelecekte mi bilinmez ama bir hayatta birbirinize ait olduğunuzu hissettirecek film, Past Lives.
“Bir saksıdaki iki ayrı çiçek gibiyiz. Köklerimiz kendi yerini bulmalı.”
Film gerçekten garip, alışılmışın dışında bir şekilde başlıyor. Bir kadın ve bir adam, başrollerimiz olan 3 kişiyi bir barda görerek onlar hakkında konuşuyor. Onlar karakterlerimizin aralarındaki ilişkiyi çözmeye çalışırken, kamera karakterlere yaklaşıyor. O an siz de aklınızdan acaba hangisi çift ve diğer kişi kim diye sorguluyorsunuz. Belki de iki adam çift ve kadın sadece arkadaşları? Sonra sahne kadının kameraya korkutucu bakışıyla 24 yıl öncesine götürüyor bizi.
Amerika ve Güney Kore yapımı bir film. İngilizce ve Korece olarak ayrılan sahneler izliyoruz ve başrollerimiz de Koreli. Nora (Nayoung) ve Haesung adındaki iki karakterimiz, çocukluk arkadaşı. İkisi de birbirinden saf duygularla hoşlanıyorlar. Fakat Nora ve ailesi Toronto’ya taşınıyor ve iki çocuk ayrılmak zorunda kalıyor. Sonra Nora, New York’da bir yazar oluyor. Biz burada saf, tatlı bir aşk derken kadının 12 yıl sonra annesiyle konuşmasında birden aklına gelen çocukla, ‘Şu eski çocuğun adı neydi?’ diye sorması beni yıktı resmen. Çocuk onu hiç unutmamışken, onun böyle ilgisiz olması filmde sinirimi bozan ilk şeylerden biriydi. Nora karakteri genel olarak çok fazla şey bekleyen ama hiçbir adım da atamayan ya da çabuk kaçan birisi. Bazı şeylerden korkması durumunda onu tutamazsınız, her şekilde kaçar ve kaybolur. Onun tam tersi olan Haesung karakteri ise fedakarlığa ve beklemeye hazır, düzgün aşık olan ve kaçmak yerine üzerine giden bir karakter. Bunlara rağmen ben iki ayrı karakterin bu kadar yakışacağını ve birbirini tamamlayacağını da hiç düşünmezdim.
Birbirini sosyal medya yardımıyla tekrar bulan karakterlerimiz sık sık konuşmaya başlıyorlar. Bu konuşmalar sırasında ilişkileri hakkında bazı gelişmeler görüyoruz. İlk önce birbirini özleyen iki insanın konuşmalarını , sonrasında uzak mesafe arkadaşlığın bile zorluğunu ve sonrasında bunu devam ettiremediklerini izliyoruz. Nora kaçmayı sevdiğinden, buradan da kaçıyor. Bu karaktere ne kadar kızsam ve sinir olsam da çoğu kişi kendiyle bağdaştırabilir. Fakat konuşmalar sırasında çokça hissettiğim bir şey vardı. Çocukluğa duyulan özlem. Hayatına, yaşadığın yere ve birlikte büyüdüğün insanlara özlem. Çocukken çok fazla şeyin farkında olmadığımızdan hayat gerçekten rüya gibi geliyor. Bu film hayatla o kadar ilişkili ki uzun süredir görmediğin birini özlemenin nasıl bir şey olduğunu hissettiriyor insana.
In-Yun, Kore’de insanlar arasındaki ilişkinin kaderi anlamına gelen bir kelime. Reenkarnasyonla ilişkili ve Budizim’den geliyor. In-Yun kelimesinin belirdiği durumlarda insanların geçmiş yaşamda bir ilişkileri olduğu düşünülüyor. Eğer biriyle evleniyorsan da bunun 8000 yaşamın sonucunda ortaya çıktığına inanılırmış. Çok uçuk bir inanış değil mi? Nora bunu, başka bir adama anlatıyor ve o sırada Haesung’un da başka bir kızla oturduğunu izliyoruz. İzleyiciyi yıkan başka bir sahne. Siz ve biz, yani herkes, birbiriniz için yaratıldığınızı bilirken ne bu aksiyon?
Filmin bir esprisi yok aslında. İki karakterin basit hayatlarını izliyoruz. Birbirlerini tekrar gördükleri sahnede bile normal bir hayattan bir kesit izliyormuşsunuz hissi uyandırıyor. Bu basitliğin içinden gelen güzel sahneler var. Bu filme tamamen hayatın kendisinden gelen romantik bir yapım gibi bakmalısınız. Kız ağladığımda yanımda olurdun dedikten sonra artık ağlamadığını çünkü kimsenin umurunda olmadığını söylüyor mesela. İç ısıtan güzel bir konuşma. Süslü püslü cümleler yok, kafa yorulan senaryo yok. Kimilerinin hoşuna gitmeyebilir ve sıkılabilirler bu yüzden. Şimdiki filmlerden çokça aksiyon, dram ya da fantastik şeyler bekleniyor. Bir romantik filmden bile bunları bekliyorsanız bu filmi izlemenizi tavsiye etmiyorum. Ayrıca film beklediğiniz gibi ilerlemeyebilir, yani hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Uyarımızı yaptığımıza göre iyi seyirler ve sevilmeniz dileğiyle.
“Ya bu da geçmiş bir yaşantıysa ve biz zaten sonraki yaşamımızda birbirimiz için bir anlam ifade ediyorsak?”
İlayda Dim / info@refleksif.com
Sinema
Çirkin Üvey Kardeş, MUBI’de yayında
Dünya prömiyerini yaptığı Sundance Film Festivali’nden bu yana büyük ilgi gören “Çirkin Üvey Kardeş (The Ugly Stepsister)”, grotesk ve karanlık atmosferiyle izleyicilerin dikkatini çekiyor.

Dünya prömiyerini yaptığı Sundance Film Festivali’nden bu yana büyük ilgi gören “Çirkin Üvey Kardeş (The Ugly Stepsister)”, grotesk ve karanlık atmosferiyle izleyicilerin dikkatini çekiyor. Norveçli yönetmen Emilie Blichfeldt, ilk uzun metrajlı filminde klasik “Külkedisi” masalını ters yüz ederek baskılar ve geleneklerin gölgesinde, kendini bulmaya çalışan bir kadının öyküsünü korku türünde yeniden yorumluyor.
Hikâye ve başrol
Gösterişsiz ama hırslı Elvira, annesinin baskısıyla kibirli bir prensi etkilemeye çalışırken, çekici üvey kardeşi Agnes ona rakip olur. Kraliyet balosu yaklaşırken Elvira, ait olmak istediği dünyanın acımasızlığıyla yüzleşir ve çareyi uç noktalarda arar. Yönetmenin çıkış filminde Külkedisi masalı, bedenin sınırlarını zorlayan bir korku filmine dönüşüyor. Başrolde Norveçli yıldız Lea Myren yer alıyor.
Festivallerden övgüler topladı
Sundance, Berlin ve İstanbul Film Festivalleri’nde övgüyle karşılanan film, Rotten Tomatoes’ta da kullanıcıların %96’sının beğenisini kazandı.
Türkiye’de sadece MUBI’de
Çarpıcı görselliği ve toplumsal dayatmaları sorgulayan anlatısıyla dikkat çeken “Çirkin Üvey Kardeş”, Türkiye’de yalnızca MUBI üzerinden izlenebiliyor.
Sinema
Türkiye’nin ilk tarihi bilimkurgu filmi “Tehlikeli Bölge”den fragman yayınlandı
“Tehlikeli Bölge (Dark Territory)” adlı film, Türkiye’de çekilen ilk tarihi bilimkurgu yapımı olma özelliğini taşıyor.

Türk sineması, tarihi ve bilimkurguyu buluşturan iddialı bir yapımla izleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor. “Tehlikeli Bölge (Dark Territory)” adlı film, Türkiye’de çekilen ilk tarihi bilimkurgu yapımı olma özelliğini taşıyor. Fragmanı yayınlanan film, 12 Eylül 2025’te sinemalarda gösterime girecek.
Senaryosunu ve yönetmenliğini Ramazan Ekmekçi’nin üstlendiği, yapımcılığını ise Serkan Semiz’in yaptığı film, Büyük Taarruz’a üç gün kala Başkumandan Mustafa Kemal’in verdiği gizli bir görevi yerine getirmeye çalışan askerlerin hikâyesini anlatıyor. Ancak bu yolculukta onları yalnızca düşman birlikleri değil, bölgeye düşen bir uzay gemisi ve içindeki bilinmeyen varlıklar bekliyor.
Savaş ve bilimkurgunun birleşimi
Film, dönemin gerçekçi savaş atmosferini bilimkurgu öğeleriyle harmanlıyor. Askerler hem düşman hatlarında, hem de vahşi bir hayvan sürüsüne benzettikleri uzaylı yaratıklarla mücadele ediyor. Anadolu ve Rumeli’nin farklı yörelerinden gelen askerlerin korkuları, çatışmaları ve insan hikâyeleri, filmin dramatik yapısını güçlendiriyor.
Oyuncu kadrosu ve yapım vizyonu
Başrollerde Kadir Parlak, Hasan Şenbayrak, Ozan Turan, Aykut Yavuz, Sevim Oyar, Seyfi Azrak ve Abdurrahim Demir yer alıyor. Yapımcı Serkan Semiz, filmle ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Tehlikeli Bölge, yalnızca sinema sektörünü değil, Türk sinemasının uluslararası alandaki etkisini de güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu filmle geçmişi ve geleceği birleştirirken, Türkiye’deki yaratıcı endüstriyi global düzeyde duyurmayı hedefliyoruz.”