Sinema

Büyümesi gereken iki markanın hikayesi: Air #inceleme

Amazon Prime’ın yeni biyografik ama değil gibi de olan filmi Air’ın yönetmeni Ben Affleck ve aynı zamanda oyuncu kadrosunda.

Amazon Prime’ın yeni biyografik ama değil gibi de olan filmi Air’ın yönetmeni Ben Affleck ve aynı zamanda oyuncu kadrosunda. Matt Demon ve Jason Bateman gibi isimlerin de bulunduğu bir filmin başarılı olmaması biraz zor.

Yıl 1984. Film bu zamanların çeşitli olaylarını kısa kısa bize izleterek başlıyor. Sonra film asıl konusuna, yani basketbola odaklanıyor. Baketbolun yanında aynı zamanda konumuz Nike. Bu yüzden o yılın ayakkabı pazarına göz atıyoruz. Converse ve Adidas, Nike’ı geride bırakmış gözüküyor. Peki ne olmalı ki hem Nike hem de bir basketçi aynı anda şahlanabilsin? Kaderlerinin kesişmesi lazımdır belki bir noktada.

Tabi 80ler iç açıcı bir dönem değil. Irkçılığın sokaklarda boy gösterdiği bu dönemde siyahi basketçilerin kendini göstermesi ve piyasaya sürmesi ne kadar zor bir düşünsenize. Filmde de dendiği gibi koşan siyahilerin hırsız olduğu düşünülen bir dönemde koşmayan bir basketçi mi yaratacaklar, yoksa ırkçılığı bile alt edip dünyayı kasıp kavuracak bir basketçi mi keşfedecekler? Aslında tek amaçları markalarını duyurmak ve rakiplerine yetişebilmek. Bir basketçi listesi yapıyorlar ve en iyi 5 kişinin çoktan Converse ya da Adidas ile anlaştığını görüyoruz. Nike için zorlu bir yol. Ya o 5 kişiden birini ikna edecekler ya da diğer kişileri kendine bağlayıp onları ünlü edecekler. Hangisi daha zor? İkisi de birbirinden zor. Başrolümüz Sonny ise gözünü ilk beşteki yükselmekte olan Jordan’a dikiyor. Güzel seçim dostum, güzel seçim…

Peki hala sloganı “Just Do It” olan Nike’nin bu sloganı nereden bulduğunu biliyor musunuz? Bir idam mahkumunun son sözleriymiş bunlar. “Just do it.!” -Sadece yap.- Evet Nike, o zamanlar hiç iç açıcı bir marka değilmişsin. Ama bunun kapitalizmin bir aşaması olduğunu söyleyenler de var. Bu kısma göre, ‘Just Do It’ Nike’nin ürünlerini arzulatmak amacıyla uyguladığı bir kapitalizm oyunu. Sadece satın al mantığını tüketiciye aşılamak onların buradaki amacıymış. Bir idam mahkumunun son sözlerinin bir markayı kurtaracağını kim bilebilirdi değil mi?

Jordan o zamanlar 18 yaşındaki bir çaylak. Bir çaylak üzerinden oyun kurmak cesaret edilebilecek bir şey olmamasına rağmen oyunun onun üzerinden kurulduğunu fark eden Sonny, geleceği görüyor. Resmen geleceği gördüğü bir sahne var. Her yer sessizleşiyor ve o sadece Jordan’ın kariyer sayısına odaklanıyor. İşte o sahnede Jordan’ın ve Nike’nin geleceğini gören bu adam, bu işin peşini tabiki bırakmaz. Genç yetenek keşfetmenin heyecanı ve gururunu hiçbir yerde bulamazsınız çünkü.

Bazen bir şeye inandığında, her şey o zaman başlıyordur ve her şey o zaman biter. Kimin ne dediği önemli değildir, herkes yapmamanı söyler ama sen inanmışsındır ve denilen de kimin dediği de önemli değildir. Sayısal kanıtlar olabilir, sözlü ya da yazılı kanıtlar da olabilir ama sen inanmışsındır. Kanıtlar için her şey bitmiştir ama senin için ve inandığın şey için her şey daha yeni başlıyordur. Bu film, bir şeye inanmayı mükemmelleştiren ve ilahlaştıran en iyi filmlerden biri.

Nike’nin özelleşmesinin asıl sebebi, kendilerini değil oyuncuyu ön plana çıkarmaları. Filmde Sonny’nin tamamen buna odaklandığını görüyoruz. “Bu kez sporcu ayakkabımızı giymeyecek, ayakkabıyı sporcuya göre yapacağız.” Sporcuyu kendilerine uydurmaya çalışmıyorlar, sporcunun onları seçmesini sağlamak da istemiyorlar. Onlar sporcuya ait olmak istiyor, sporcu onlara ait olsun istemiyorlar. Bu durumda ortada bir seçim olamaz ki? Jordan’ın bir ayakkabı markası olmuş olur ve Nike tamamen farklı bir yoldan istediğine ulaşmış olur. Ne kadar zekice… Yaptıkları bir büyük şey daha var: Kuralları yıkmak. Kurallara karşı geldiğinizde manşet olursunuz. Manşet olduğunuzda adınız yetenekleriniz dışında da duyulmuş olur. Bu piyasalar maalesef böyledir ama kurallara karşı gelmenin her zaman bir çekiciliği vardır. NBA ayakkabılarda %50’den fazlasının beyaz olması kuralını getirmiş ve eğer olmazsa da ceza koymuş. Nike ise daha fazla kırmızı yapar, cezayı öder ve kurala uyulmadığımız için de haberlere çıkar ve devrim yaratırız diye düşünüyor. Ödenen para, bunun için gelecek paranın yanında hiçbir şey. Bu da onları diğerlerinden ayıran ikinci büyük düşünce oluyor.

İki markanın hikayesi demiştik başlıkta da. Jordan’ın marka değerinin şu an bile süren büyüklüğünü biliyoruz. Onun markalaştırılıp piyasaya sürülmesi lazımdı ve bunu da birinin fark edebilmesi lazımdı. Fark edilmese de belki Jordan için farklı yollardan benzer kariyer çizilebilirdi ama Nike için aynısı geçerli olur muydu bilemeyiz. Birisi saf yetenek, birisi ise doğruyu kullanabilme, geleceği görebilme becerisi. Birleşince mükemmel bir ikili. Sonny’nin dediği gibi “Ayakkabıyı giymiyor, kendisi ayakkabı. Ayakkabı da o.” İyi seyirler ve just do it.

Exit mobile version