Sinema

Yeni hayata açılan portal: Dilekler Zamanı’nda Haydarpaşa Garı

Nice ayrılıkların, kavuşmaların; yeni hayata başlamaların çekildiği Haydarpaşa Garı, Dilekler Zamanı filminde de karşımıza çıkıyor.

Yönetmenliğini Rolf Schübel’in yaptığı 2005 yapımı, iki bölümlük Alman filmi olan “Dilekler Zamanı” adlı esere baktığımızda 1960’lı yıllarda Türkiye’den Almanya’ya giden işçileri anlatan bir hikâye izliyoruz. Melike’nin (Lale Yavaş) anlatımıyla, hayatını değiştiren bu olayda, Ali’nin (Aykut Kayacık) Almanya’dan lüks bir araba ve güzel bir kadın ile köye dönmesi ile olaylar başlıyor. Köy halkını iş ve maddi imkanların daha iyi olduğuna ikna eden Ali ile Melike’nin geleceği şekilleniyor. Sevdiği Mustafa da (Erhan Emre) “Yaşım büyük olsa ben de çalışmaya giderdim” diyerek geleceklerinde karşılaşacakları sorunlara perde aralamış oluyor.

Film iki bölümden oluşuyor. İlk bölüm Melike’nin çocukluğunda köylünün yurt dışı iş imkânı ile tanışması, köyün erkeklerinin çalışmak için gitmesini anlatıyor. Melike’nin anlatımı ile izlediğimiz için gideni beklemeyi, geride kalanın umutlarını izliyoruz. İkinci film Melike’nin yaşadığı zorluklar ile değişen karakterini ve yurt dışına çalışmaya gidişini izliyoruz. Arkasında kendisini bekleyenler olan Melike kendi doğrusunu, kendi gerçeklerini arıyor.

İlk filmde ağırlıkla Türkiye mekanları görüyoruz. Dönemi yansıtacak, köy ortamının nostalji havasına sahip, estetik manzarası bol olan Kapadokya’dan başlıyoruz. Birçok yabancı film gibi Türk halkının geri kalmış bir toplum gibi yansıtmak yerine daha gerçekçi görüntüler sunuyor. Köy ortamı olmasına rağmen gençlerin, yetişkinlerin, kadınların ve erkeklerin ortak alanlarda bulunması, çocukların ve gençlerin beraber derede yüzebiliyor olması bunlara örnek görüntüler.

Filmde İstanbul’da geçen süre çok kısa olsa da buradaki bir sahne dikkatimizi çekti. Almanya’ya çalışmak için gidecek olan işçiler önce İstanbul’a geliyor ve gerekli evrakların tamamlanma sürecini İstanbul’da geçiriyor. Başrollerimizden Mustafa ve en yakın arkadaşı Kadir’in (Tim Seyfi) İstanbul’a ilk geldiği sahnede beyaz perdede görmeye alışık olduğumuz bir mekân dikkat çekiyor. Nice ayrılıkların, kavuşmaların; yeni hayata başlamaların, başarısız olunmuş işlerden özüne, şehrine dönüşlerin çekildiği Haydarpaşa Garı.

Haydarpaşa Garı, İstanbul’un Kadıköy ilçesinde yer alan tarihi bir tren istasyonudur. Osmanlı İmparatorluğu döneminin son yıllarında inşa edilen gar, Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli eserleri arasındadır. 1906-1908 yılları arasında iki Alman mühendis Otto Ritter , Hellmuth Cuno tasarımı olup Türk mühendis Kemalettin Bey’in katkıları ile tamamlanmıştır. Döneminde Osmanlı İmparatorluğu tarafında çok örneği bulunmayan Neoklasik ve Gotik tarzdan etkilenilerek yapılmıştır. İstasyon binasının cephesi oldukça geniş ve simetrik bir şekilde tasarlanmıştır. İki katlı olan bina, mermer kaplamalı kolonlar, yüksek yapılar ve süslemeli detaylarla zenginleştirilmiştir. Binanın her iki yanında yükselen kuleler, bakış açısına çekicilik ve genişlik katar. Kuleler, binanın neoklasik tarzını vurgularken, aynı zamanda estetik bir denge sağlar. İç mekân dikkat çekici bir şekilde dekore edilmiştir. Büyük salon, yüksek tavanlar, sütunlar, freskler ve işlemeli detaylarla kaplıdır. İç mekânda seramik kaplama ve el işçiliği boyama detayları ile dikkat çeken yapı çıkan yangınlar (28 Kasım 2010 çatıda yangın çıktı. Uzun uğraşlar sonucunda söndürüldü ancak hasar büyüktü.), yaşanan deprem olayları gibi sebepler ile çok sık hasar almış ve restorasyon çalışmaları sırasında bu dokusunu kaybetmiştir.

Dilekler Zamanı filminde gördüğümüz bu yapı yıllardır restorasyon çalışması sebebi ile kullanım dışı. Çalışmalar devam ederken korumak amaçlı dış yüzeyi bezlerle kapatılan bu tarihi bina, Eminönü-Kadıköy arasında vapur ile seyahat eden birçok insanın dikkatini çekmeye devam ediyor. Kimileri çalışmanın ne zaman biteceğini merak ederken kimileri de görünmeyen bu mimari sanatından bir haber oranın ne olduğunu merak ediyor.

Cansu Aktürk / info@refleksif.com

Exit mobile version