Sinema

Hayalleri aşan oyunun hikayesi: Tetris #inceleme

Film bizi 1988 yılına götürüyor. Filmin adından da anlayacağınız üzere, Tetris oyununun Hank tarafından keşfedildiği zamana.

Biyografik, gerçek bir hikayeyle karşınızdayız bu sefer. Film bizi 1988 yılına götürüyor. Filmin adından da anlayacağınız üzere, Tetris oyununun Hank tarafından keşfedildiği zamana. Hank Rogers, kendi oyununu satmaya çalışırken bir oyunla karşılaşıyor. Tetris. Oynamaya başlayınca aklında sorular belirmesine şaşırmamak lazım. Sonuçta adam bir tasarımcı. Bir oyun tasarımcısı. “Gördüğüm en güzel şeydi.” Yani siz buna bir aşk hikayesi de diyebilirsiniz.

Tetris’in isminin nereden geldiğini oturup kimse düşünmemiştir herhalde. Burada ilk ona açıklık getiriyorlar. Tetra (dört) ve tenisin birleşimi bir isim aslında Tetris. Tenisin ne alaka olduğunu çok sorgulamayın. Sadece oyunun yaratıcısının en sevdiği spor tenis olduğundan. Tetra çok daha mantıklı bir düşünce. Biliyorsunuz 4lü karelerden oluşan bir oyun tetris.

Tetris’in hikayesi şöyle: Alexey adındaki bir adam, bundan dört yıl önce yani 84’de Sovyetler için programcı olarak çalışırken, bir gün sadece eğlenmek amacıyla bir oyun programlıyor. Sovyetler Birliği’nde manyak gibi oynanan oyun, bir süre sonra diğer ülkeler tarafından keşfediliyor ve ülke dışına satılıyor.

Oyuna delicesine aşık olan Hank, Japonya’daki haklarını alıyor oyunun önce. Oyunu kendi yayınlamak istiyor. Bunun için her şeyini ortaya koyarak para buluyor. Her şeyini buna adamış bir adam yani. Gerçekten de bir aşk hikayesi diyebiliriz. Bu oyunun herkes tarafından keşfedilmesini istiyor. İlk başta o zamanın ünlü olan, oyun salonlarındaki jetonlu makinelerine lisanslamaya çalışıyor. Bunda sorun çıkmasına rağmen Nintondo adında bir Japon şirketinin ‘Game Boy’ adında el konsollarını çıkarmasıyla ve Tetris’e sıcak bakmalarıyla iş bir hayli büyüyor. Büyüyor derken, iş çığrından çıkıyor, şirketler bir savaşa giriyor. Ateri ve Nintendo arasında olan çekişmeli rekabeti izliyoruz. Bunda da tabiki bir pürüz çıkıyor ve Sovyetler Birliğindeki ELORG isimli oyunun yazılımını elinde tutan şirket, yazılımın hiçbir zaman başka bir şirkete verilmediğini söylüyor.

Koskoca filmde beni en çok etkileyen sahne ne oldu biliyor musunuz? Hank ve Alexey’in tanışması. Evinde birlikte tetrisin orijinalini oynamaları. Biri tetrisin yaratıcısı diğeri tetrisi ölümsüzleştiren kişi. Kafaları tamamen aynı çalışıyor aslında. Hank’in Alexey’e olan hayranlığı çok özeldi. Hayran olduğu, uğruna her şeyini kaybetmeyi göze aldığı oyunun arkasındaki adamla tanışıyor. Olağanüstü. Filmin sonrasındaki gerçek hikayede şunlar olmuş: 1991 yılında ABD’ye gelen Alexey ve Henk kendi Tetris Company şirketlerini kurdular. 2014 yılında filmde de gördüğümüz Henk’in kızı Maya Tetris Company’nin yeni CEOsu oldu. Hatırlarsanız Hank filmde, 1 milyon satışın olacağını düşünüyor ve 20 milyon satış hayali kurduğunu söylüyordu. Şimdiye kadar yarım milyardan fazla satışı oldu Tetris’in Hank’in isteğinin hatta hayallerinin bile çok üstünde olduğunu görebilirsiniz. Hayallerin bile üstünde bir hayat öyküsü.

“Bu oyunu sadece 5 dakika oynadım ve hala rüyamda düşen bloklar görüyorum. Bu oyun sadece bağımlılık yapmıyor. Seninle kalıyor. Şiir. Sanat ve matematik. Hepsi sihirli bir senkron içinde çalışıyor. Bu… bu, o mükemmel oyun.” Peki gerçekten ‘Tetris Etkisi’ diye bir şey olduğunu biliyor musunuz? Çok fazla tetris oynadıktan sonra, beyninizde hala oynamaya devam etmeniz ve yukarıdan düşen bloklar görmeniz, tetris etkisinde olduğunu gösteriyor. Yani gerçekten Hank’in ilk sahnede dediği gibi, sadece bağımlılık yapmıyor. Seninle kalıyor.

Girişimciliğin, bir oyun yaratmanın ve bunu piyasaya sürmenin zorlu adımlarını karşımıza çıkarıyor bu film. Girişimci ruhlu ve yazılım meraklısı insanları ateşleyecek, Hank ve Alexey ile bir yolculuğa çıkacaksınız. Gerçek bir başarı hikayesi izlemeye hazır mısınız? İyi seyirler.

İlayda Dim / info@refleksif.com

Exit mobile version