Sinema

Birlik burada başlıyor: They Cloned Tyrone #inceleme

They Cloned Tyrone, Afroamerikalıların etrafında geçiyor. Uyuşturucu bataklığında siyahileri göstermek tabiki tam Netflix ve ABD yapımı bir filmden çıkabilirdi.

They Cloned Tyrone, Afroamerikalıların etrafında geçiyor. Uyuşturucu bataklığında siyahileri göstermek tabiki tam Netflix ve ABD yapımı bir filmden çıkabilirdi. Adından da anladığımız gibi bilim kurgu ya da inanmıyorsanız fantastik olan bir film bu. Başrolümüz kurşuna dizildikten sonra sabah yatağında tek çiziği olmadan uyanıyor. Film beni adına rağmen burada etkiledi ilk. Basit, uyuşturucu ve kadın satılan minik bir kasabada çıkan büyük bir şok etkisi. Bilim kurgu filmlerinin böyle başlamasına ya da büyük olayların küçük yerlerle birleştirilmesine alışık değiliz. Genelde bir klonlama olayında büyük laboratuvarlar ve büyük insanlar olmazlar mı?

Film değişik bir şekilde hem bir bataklığın içinde geçiyormuş gibi hem eğlenceli hem de korkutucu. Espriler havada dönerken bir anda bir adam öldürülebiliyor ya da büyük bir sır çözülebiliyor. Bu büyük sırlara bu kadar sessiz kalmaları da çok garip. Nasıl olur da kilisede açılan gizli bir asansöre oradaki herkes sessiz kalabilir ve sorgulamadan içine girebilirler? Gerçekten izlediğim en ironik filmlerden biri. Elinde silahla bilmediğin bir yere doğru asansörle inerken şarkı söylemek nasıl bir delilik ya da hayatı boş vermişlik? Birlikte olayları çözmeye çalışan üç karakterimiz var ve birine kesinlikle demişler ki “Yüzünde bir mimik dahi oynamayacak. Gülersen bitersin.” Ve o da korkudan tek bir sahnede bile gülememiş.

Çok karanlık bir film olduğunu da söylemem lazım. Gerçekten bazen iç bayan bir karanlıkta yapmışlar filmi ve çok gereksiz olmuş. Karakterlerimiz o asansöre binip, kasabalarının altındaki yine çok karanlık olan laboratuvar tarzı bir yere iniyorlar. Burası kasabanın tüm kontrolünü eline almış. Hem izliyorlar hem de dinliyorlar herkesi. Notlar alıyorlar ve araştırma yapıyorlar. Aslında tüm kasaba bir deneyden ibaret. Geliştirmek amaç. İnsanlığı geliştirmek. Medeniyet oluşturmak. İnsanlığın iğrenç olduğu bir kasaba seçilmesi çok mantıklı geliyor tabi bu noktada. Ama burada bir önemli soru beliriyor izleyicinin aklında. Madem herkes izleniyor ve her şey kontrol altında, bu üç arkadaş nasıl oluyor da buraya kadar inebiliyor. Eğer böyle bir kontrol varsa ortada, ilk kontrol edilmesi gereken bu kontrolün ana noktası değil midir?

Tüm kasabanın klonlarını bulunca tabi en büyük şoku yaşıyorlar. Baştaki vurulma olayımız da bu şekilde çözülüyor. Ama anlayamadığım bir şey daha çıkıyor bu anda. Vurulan başrolümüz sabah uyandığında vurulduğunu hatırlayarak ya da hissederek bedenini kontrol ediyordu. Madem ölen başrolümüz ile sabah uyanan başrolümüz aynı kişi değil, yani sadece bir klon, nasıl oluyor da geçmişini hatırlayabiliyor? Beyinsel olarak bir şekilde bağlı olunması ya da bilgi aktarımı yapılması lazım ve böyle bir durum baştaki bu filmi fantastik kabul edenleri boşa çıkarır. Eğer filmde bu güzelce açıklanmışsa, gerçekten bilim kurgusal olarak tatmin edici bir yapımdır.

Amerika başarısız bir deneydi. Kendi içinde savaşan bir ülke. Ortak görüş yok, barış yok, diyalog yok. Birleşik Devletler’i bir arada tutmak aslında tüm amaç. Gördüğüm insanlar ise sadece birer mahkûm. Amaca giden yoldaki minik insanlar ya da klonlar. “Sizi sokaklardan çeksek salıya kalmaz üç tane Starbucks açılır, kontrol düzenimizden oluruz.” İşte bu biraz korkutucuydu. Starbucks gibi bir markanın etkisi gerçekten bir ülkenin bile çok üstünde ve bu konuşma ile bana sanki bunların hepsi gerçekmiş gibi hissettirdi. Bir adamın gelerek tüm bunların nedenini ve bu deneyin amaçlarını anlatması gerçekten korkutucuydu çünkü bilim bu kadar gelişse eminim bunları yapmaya çalışacak insanlar çıkar. Ve belki bilim bu kadar gelişmiştir, bunlarla uğraşılıyordur ve biz zaten deneyin bir parçasıyızdır. Ülkemiz bunun için baya elverişli ha, ne dersiniz?

“Yani evet, burası bozulmasın diye sizi kullanıyoruz. İyi insanlar üstünde huzurla deney yapabilelim diye.” İnsan yapımı bir klon olunca, evet hiçbir özgürlüğünüz olmuyor. Siz artık bir kuklasınız. Bir kelime ile durmanızı sağlayabilir ve sizi gerçekten kukla gibi hissettirebilirler. Olympia Black. “Buradaki konumunu anlamanı istiyoruz. Biz sana sahibiz.” Özgürlük ve kahramanlık arasında bir seçim yapmak düşüncesi burada başlıyor. Özgür olmadıklarını fark ettikleri anda aslında sadece bu hayatı yaşamalarına rağmen onlara batmaya başlıyor. İşte bir insan ya da bir kukla için özgürlük bu kadar önemli. Ama bir kahraman olmak için tamamen kendine güvenmen gerekmez mi? Bir şeyleri başarabileceğini bilmen gerekmez mi? Ya da inanman? Fakat bir kelime ile bütün iradeni kaybediyorsa, insan ne kendine ne çevresine güvenebilir. Bu noktadaki yol ayrımı insanı fena heyecanlandırıyor işte. Bu hayatı kabul mü edecekler, yoksa bu hayata meydan mı okuyacaklar?

Birkaç paragraf üstte dediğim geçmişi hatırlama olayını da izlettiler bize. Klonu ilk uyandırdıkları zaman tüm geçmişini 5 saniye içinde izleterek beynine yerleştiriyorlar ve bu sayede hiçbir şeyin farkında olmadan devam ediyor hayatına. Sonrasında yaptıkları filan beynimi uçurdu. O kadar mantıklıydı ki. Planı oluşturma aşamaları çok zekiceydi. Kameralara onları görmek istedikleri şekilde oynadılar ve işin içine kadar indiler. Ölü taklidi yapmasını ve salakların bunu yemesini saymayacağım. O kısım gerçekten çok uzaktı ama plan mükemmeldi.

İyi seyirler ve özgür hissetmeniz dileğiyle.

“Unity starts here…”

“Winning the race of the future.”

İlayda Dim / info@refleksif.com

Exit mobile version